Salı, Eylül 5

Don't Starve

Don’t Starve bağımlılık yapacak kadar güzel bir hayatta kalma oyunu. Diğer hayatta kalma oyunlarından rahatça sıyrılıyor çünkü kendine has ve şimdilik benzersiz bir tarzı var. Kötü bir adamın sizi hapsettiği tuhaf bir dünyadan kurtulmaya çalışıyorsunuz. İster survival, ister adventure modda oynayabilirsiniz. Hapsedildiğiniz dünyadan kaçarak oyunu bitirmek istiyorsanız adventure modda oynuyorsunuz. Bu modda gittikçe zorlaşan 4 farklı boyutta hayatta kalarak haritanın dört bir yanına koyulmuş “thing” denilen eşyaları toplamanız ve bir sonraki boyuta portal açmanız gerekiyor. Survival’da ise amacınız sadece bir sonraki günü görebilmek, oyunun herhangi bir sonu yok.

Oyunda sizi öldürmek için sürekli uğraşan birçok faktör var;  hava şartları, açlık, delilik, karanlık, yaratıklar, bosslar... sabırsız oyunculara pek hitap etmeyen bir zorluk derecesi var. Ve oyunda ölüm kalıcı olduğu için, ölmeniz her şeye en baştan başlamanız demek.


Oyuna şimdiye kadar 2 ek paket çıktı. İlki Reign of Giants, ikincisi Shipwrecked. Benim favorim ilki, kısaca RoG diyelim. Eklentisiz oyunda yalnızca ilkbahar ve kış mevsimleri varken,  RoG’da bütün mevsimler var ve ilkbahar dışında hepsine hazırlıklı olmak zorundasınız. Sonbaharda sık sık yağan yağmur –eğer yeterince hazırlıklı değilseniz- akıl sağlığınızı olumsuz etkilerken,  yazın da aşırı sıcaklar hem yangın çıkararak eşyalarınızın yanmasına sebep olabiliyor, hem de sıcaktan ölmemek için (evet sıcak hava yüzünden ölmek de var) sürekli serinlenemeniz gerekiyor. Ve eklentinin adından bahsedecek olursak, mevsimlerin zorluğu ve acımasızlığı dışında, her mevsimin kendine has boss’u da var. Bu boss’lar iki vuruşta sizi öldürecek kadar hayvani olduğu için bol bol tuzak kurmalı ve bossları bu tuzaklara, örümceklerin veya bufaloların bol olduğu yerlere çekmelisiniz. Bosslar öldüğünde başka hiçbir yerden bulamayacağınız materyaller düşürüyorlar, örneğin kış bossu deerclops, gözünü(!) düşürüyor ve onunla aşırı dayanıklı bir şemsiye olan eyebrella’yı yapabiliyorsunuz. RoG, sürekli bir sonraki mevsimi ve bossu düşünüp hazırlık yapmanız gereken, uzun süre sıkmayan harika bir eklenti.

Shipwrecked’e gelecek olursak, onda da mevsimlerle uğraşıyorsunuz ama RoG’dan farklı olarak muson yağmurları, fırtına, meteor yağmurları gibi olaylar var bu mevsimlerde. Harita ufak ufak adalara bölünmüş durumda ve geminizle denizlerde keşfe çıkıyorsunuz. Yeni mevsimler ve yeni yaratıklarla başa çıkabilmeniz için de yeni eşyalar eklenmiş durumda tabii ki.

Oyunda seçebileceğiniz karakterlerden bahsedeyim biraz da. İlk başladığınızda kilitli olan karakterler, deneyim kazandıkça açılıyor. Deneyim ise ölerek kazanılıyor. 100 gün hayatta kaldıktan sonra öldünüz diyelim, 5 gün hayatta kalıp ölmenize oranla çok daha fazla deneyim kazanıyorsunuz. Yani oyunda diğer karakterleri açabilmeniz için ölmeniz şart :) şimdi gelsin birbirinden tuhaf ve sorunlu karakterler;

Wilson : genelde tercih edilen karakter. Zamanla sakalı çıkıyor ve sakal soğuktan ufak da olsa bir koruma sağlıyor(ama sıcakta daha da sıcaklamasına sebep oluyor). Bu sakalı keserek, kalıcı olarak 30 puan sağlık azalması karşılığında “meat effigy” isminde wilson’ın heykelimsi bir şeyini yapabiliyorsunuz. Öldüğünüzde direkt bu heykelin olduğu yerde uyanıyorsunuz. Sağlığınızı bayağı düşürmek pahasına bu heykelden birkaç tane yapabilir ve ölmekten daha az korkabilirsiniz. Bunu başka karakterlerle de yapabilirsiniz ama sakal kılı bulmak için akıl sağlığını düşürüp siyahlaşan tavşanları öldürmek gibi uğraşmanız gerekiyor. O yüzden Wilson’ın tercih edilmesinin en büyük sebeplerinden biri, sakalı.

Willow : bu kızımız ateş manyağı, çakmağı ile oyuna başlıyorsunuz böylece karanlıkta kalınca meşale yapmakla uğraşmanız gerekmiyor. Aynı zamanda ateşe bağışıklığı var yani ateşten hasar almıyor. Ama delirmeye başladığında etrafı ateşe veriyor ki eğer o sırada üssünüzdeyseniz her taraf tutuşabiliyor, aşırı sinir bozucu bir durum. Başlarda çok oynadım kendisiyle ama artık tercih etmiyorum.

Wolfgang : Karnı tamamen tok olduğunda diğer karakterlerden daha güçlü oluyor ve yaratıkları daha çabuk ve rahat öldürüyor. Ama aşırı tırsak. Karanlıktan ve yaratıklardan korktuğu için akıl sağlığı çabuk düşüyor. Ve acıktığında da güçsüzleşiyor. Bir kere oynamıştım bununla, bir daha da tercih etmedim.
Wendy : Bu kızcağız karanlıktan korkmuyor, ve ikiz kardeşinin hayaleti sık sık ziyaretine geliyor ve savaşırken ona yardımcı oluyor. Ama kendisi güçsüz ve dayanıksız. Bir kere deneyip bırakmıştım.

WX78 : Bu robotla hiç oynamadım. En iyi özelliği çürümüş yemekleri bile yiyebilmesi. Ve gears yiyerek fiziksel ve akıl sağlığını arttırabiliyor. Üstüne yıldırım düştüğünde hızlanıyor, akıl sağlığı düşüyor ama fiziksel sağlığı artıyor, ışık saçıyor, donmaya bağışıklık kazanıyor, bu özellik 1 gün sürüyor ama gün içinde daha fazla yıldırım düşerse etkisi daha uzun sürüyor. Islandığında (eğer şemsiye vs ile korunmuyorsa) hasar alıyor. Ve Shipwrecked ile eklenen, tam bir baş belası olan zehre karşı da bağışıklığı var.

Wickerbottom : bu yaşlı kütüphaneci özel olarak çeşitli kitaplar yapabiliyor ve bu kitapların savaş sırasında hayvan summon etmek, tarlaların üretimini hızlandırmak gibi etkileri var. Ayrıca bu karakter science machine gerektiren bütün eşyaları oyunun başında yapabiliyor. Alchemy machine gerektiren eşyaları da sadece science machine ile yapabiliyor. Dezavantajları ise yaşlı olduğu için ancak taze yemekleri yiyebilmesi ve uyuyamaması. Yani akıl sağlığı çok düştüğünde çadıra girip uyuma gibi rahatlıklardan yararlanamıyor.

Woodie : Bu oduncu abimizin kendine has bir baltası var. Ağaç kesmeyi abartınca ya da dolunay varsa lanetleniyor, yaratığa dönüşüyor ve çok güçleniyor. Ama yaratık modundayken eşya, sağlık ve harita göstergeleri kayboluyor, zaman dolana kadar bu modda kalıyor, odun yediğinde zamanı artıyor. Zaman dolduğunda normal formuna geri dönüyor ama bir sonraki gün uyanıyor ve açlık, fiziksel ve zihinsel sağlık oldukça azalmış oluyor. Oynaması oldukça zor bir karakter.

Maxwell : Bu aslında baş düşmanımız, bizi bu tuhaf dünyaya hapseden gizemli kötü. Bu karakterle oynayabilmek için adventure modda oyunu bitirmeniz gerekiyor. Karakterin fiziksel sağlığı çok az ama akıl sağlığı, üstündeki kıyafet sebebiyle sürekli yükseliyor. Ayrıca oyuna başladığında çılgın bir kılıcı ve zırhı var. Bir de kütüphaneci teyzemiz gibi bir kitabı var ve bu kitabı kullanımında bir sınır yok. Bu kitapla size savaşta yardımcı olarak gölgeler summon ediyorsunuz.  Ama kullandığınızda 15 fiziksel, 55 zihinsel sağlığınız azalıyor, ayrıca 2 nightmare fuel gerekiyor. İlgimi çeken bir karakter olmadığı için hiç oynamadım.

Wigfrid : Bu viking kızımız sadece et yiyor ve savaşmayı seviyor, güçlü vuruyor, kendine özel bir baltası ve miğferi var. Yaratık öldürdükçe fiziksel ve zihinsel sağlığı artıyor. Ama sadece et yemesi büyük dezavantaj çünkü sürekli yaratık öldürmek gerekiyor, ayrıca maksimum zihinsel sağlığı az ve çabuk acıkıyor. Bu da sürekli yemek peşinde koşarken yaratık öldürmek ve delirmemeye çalışmak demek.

Webber : İşte favori karakterim. Örümcek fobim olduğu halde favori karakterimin örümcek olması tuhaf tabii ama, benim için oynaması en rahat karakter bu oldu. Her şeyden önce örümceklerle kankasınız, size saldırmıyorlar, yuvalarının yanına bolca kapan koyuyorsunuz ve hem monster meat hem de silk(ipek) elde ediyorsunuz. Her türlü düşmanı da örümceklerin bol olduğu yere çekebilirsiniz hem. Ayrıca bu karakterde sakal olarak da silk çıkıyor ve 5-6 günde bir tıraş olarak da silk elde ediyorsunuz. Oyunda en önemli materyallerden biri de silk olduğundan bu karakter aşırı rahatlık sağlıyor. Dezavantaj olarak ise, bir canavarsınız sonuçta ve domuzlar sizi gördüğü an saldırıyor. Bir de maksimum akıl sağlığı düşük, bu sebeple delirmeye yatkınsınız, ama silk ile yapılan top hat’i sürekli giyerseniz (ki resmen silk ürettiğiniz için hiç sıkıntı olmuyor) delirmeniz de çok zor oluyor. Webber’ı oynanabilir karakter olarak açmak için Reign of Giants eklentisi ile oynarken, örümceklerden düşen “Webber’s Skull” ı bulmanız ve onu bir mezara gömmeniz gerekiyor.

Evet diğer karakterler bende açık değil, o yüzden onlar hakkında pek bilgi veremiyorum.

Şimdi de oyuna yeni başlayacaklar için ufak bir rehber niteliğinde tavsiyelerimi ve deneyimlerimi paylaşayım. Önce eklentiler olmadan, ana oyunu oynamanızı ve mekaniklere alışmanızı tavsiye ederim çünkü eklentiler bayağı bir zorluk katıyor. O yüzden önce eklentisiz oyunla ilgili tavsiyelere buyrun(bunları daha önce ekşisözlük’te yazmıştım, oradan direkt alıyorum):
Oyunun başında en önemli nokta kışa hazırlanmak. Gerçi bu sürekli geçerli olan bir şey, yaz gelince biraz rahatlayıp takılayım diyorsunuz ama yine de kışışünerek birçok şey depolamak gerekiyor. Oyuna başlar başlamaz ilk iş altın bulup science machine'i yaptıktan sonra örümcek ağı toplamak olmalı. Bunun için de domuz evlerinin bol olduğu bir yer bulmak gerekiyor. Domuzların olduğu yerin yakınlarında mutlaka örümcekler de olur. bunları birbirlerine kırdırarak hiç uğraşmadan ağ toplayabilirsiniz. İlk kışa kadar 3 hızlı tarla ve 2 arı kovanı yeterli, tabii gears bulabilirseniz buzdolabı da yapmak lazım. Kışın et bulmak zor olduğundan balla hayatta kalabilirsiniz(yazın hiç bal yemeyip bunları depoladığınız takdirde, zira bal buzdolabında olmasa bile çok geç bozuluyor).ya da bumerang ile tavşan avlayarak ufak etlerle ballı et yapabilirsiniz, mmh. Kışın hayatta kalmanın püf noktası fazla dolaşmamak. -tabii koruyucu şapka, mont vs. yoksa- İlk kışı atlattıktan sonra hemen bir sonraki kışşünülmeli ve daha fazla arı kovanı, daha fazla farm yapılmalı. Eve uzak bölgelerdeki örümcek yuvalarına hiç dokunulmadığı zaman hayvan gibi genişliyorlar ve artık 100. günde falan spider queen'ler çıkıyor. Ben bunlara özellikle dokunmuyorum çünkü köpek saldırısı sırasında köpekleri buraya çekiyorum, örümcekler götlerini kesecek kıvamda oluyor, bana da spider queen'lere hiç dokunmadan ganimeti toplamak kalıyor. 102. günümde deerclops hayvanı ilk defa geldi, bütün domuz dostlarımın evlerini parçalayarak beni derin kederlere sürükledi, zira o domuzların dibindeki örümcekler sayesinde deli gibi örümcek ağı farmlıyordum(eh, spider queen'li yerlere gitmeyi götüm yemiyor sonuçta). Ben de başka yerlerdeki tek tük domuz evlerini yıkıp oradaki domuzları evinden edip, hatta öldürüp göt kıllarını toplayarak deerclops'un yıktığı evleri yeniden yaptım. Deerclops'u ice staff ile dondurup dibine şu sümüklüböcek sümüklerinden -slurtle slime- 15 tane falan koyup patlattım ama hayvanata hiçbir şey olmadı, buzdan kurtulmuşken ve tam da dibinde patlamıştı halbuki. O şekilde öldürülebileceğini okumuştum oysa. Ölmemesi sinirimi bozdu, bütün sümükleri harcadım sonuçta. Neyse hemen sonraki gün kış bitti de kayboldu iblis. Hiçbir şeyden korkmadım şu oyunda deerclops'tan korktuğum kadar. Şu mağara davşanları ile hiç uğraşmadım, bakalım hazır yaz gelmişken yeni hedefim birkaç mağara davşanı ile ilgilenmek. Evi de duvarlarla çevreledim, halımı döşedim, girişe malikane gibi ağaçlar dizdim, benden keyiflisi yok. Tek rakibim deerclops, ama gunpowder'larımı stokladım, gelecek kış gelirse bu sefer götünü kesmeyi planlıyorum.



Bu da Shipwrecked için rehberimsi bir şey;

21- 36. günler : fırtınalı günler başlıyor. ara sıra dolu yağıyor. esas sıkıntı fırtına ve şimşekler. denize açıldığınızda rüzgara karşı gidiyorsanız hızınız aşırı düşüyor. bir de hayvani dalgalar çıkabiliyor tabii. iyi hazırlandıysanız çok büyük bir zorluğu yok.
37 - 57. günler: bu günlerin sonlarında geberiyorum genelde. hayvani yağmurlar yağıyor, ıslandıkça akıl sağlığı hızla düşüyor, kuru kalmak için fazla gezemiyorsunuz, haliyle yemek stoğunuz bol olmalı. şemsiye pek bir işe yaramıyor, yılan derisinden yapılan şapka varmış, ona iyi diyorlar ama ben deneyemedim henüz. ıslanmak dışında en boktan şey, her yere sel basıyor. sandbag yaparak bunu önlemeniz mümkün. ama sandbag'in mantığı şu: üssünüzü bunlarla çevirmek çözüm olmuyor. yağmur yağmaya başlayınca etrafta ufak ufak su birikintileri oluşacak. onları gözleyin, üssünüze yakın olanların tam üstüne sandbag koyun. o suyun daha fazla yayılmasını engelliyor(muş). ben yapamadım çünkü üssümün yarısı su içindeydi ve su içinde olan aletlerin hiçbiri çalışmıyor. cookpot dahil buna. etraf su içinde olduğunda bir de sürekli ama sürekli zehirli sivrisinekler geliyor ki tam anlamıyla göt ağrısı kendileri. zehirden daha sonra bahsedeceğim.
58 - 73. günler : ben bu günleri henüz göremedim. ama bu da volkanik aktivite günleriymiş efendim. reign of giants'taki yaz gibi, aşırı sıcaktan bunalma ve volkan patlamaları, meteor yağmurları oluyormuş. kimbilir daha ne pislikler oluyordur. yaşarsam güncelleyeceğim bu bölümü. ama buraya kadar buz yapma aleti, buz fırlatıcı ve buzdolabı yapmış olmalısınız. sıcaktan üssünüz tutuşacaktır diye tahmin ediyorum. bu aletler için de gears lazım ki en zor bulduğum şey oldu bütün oyunlarda. gears düşüren truva atı görünümlü clockwork knight'lar burada gemi şeklinde yapılmış ve top atıyorlar. ama yakınına giderseniz hiçbir etkileri yok. o yüzden öldürmek aşırı kolay geldi bana(bari bu kolay olsun zaten).

şimdi oyunun en gıcık kısmına geliyorum: zehir. bu sarı renkteki yılanlardan, oluşan seller etrafına gelen sivrisineklerden, sarı örümceklerden ve stink ray denilen denizde bulunan tuhaf yaratıklardan geçiyor. çözümü için yapılan panzehirin hammadesi ise (venom gland) bu zehirli yaratıklardan düşüyor. ironiye gel. bir de bataklığa benzeyen biome'larda poisonous holes var, orayı kazınca da düşüyor ama üstünüze saldıran kurbağalardan hayatta kalabilirseniz. ilk oyunlarımda hep zehirden öldüm ve bol küfrettim. keşfedebildiğim en iyi çözüm şu, seashell suit yapıp giyiyorsunuz. bu üstünüzdeyken zehirlenme olasılığınız azalıyor. sonra denize açılıyor ve stink ray arıyorsunuz. bunları öldürmek kolay ve venom gland düşürme olasılıkları yüksek. ayrıca stink ray'ler zehir bulutu saçarak zehirledikleri için gaz maskesi yaparak giderseniz zehirlenme olasılığınız olmaz. bunlardan bol bol öldürüp venom gland toplayın ve bir sürü panzehir yapın, hep yanınızda bulunsun. çünkü ağaç keserken bile bir anda çıkan yılandan zehirlenebiliyorsunuz, ki cidden sinir bozucu.
...



üssünüzü yılanların yakınına kuruyorsunuz ve oyunun başında verilen örümcek yuvasını yılan çıkması muhtemelen çalıların tam ortasına kuruyorsunuz. böylece devamlı yılan ve örümcek savaşı olurken siz hiç etliye sütlüye karışmadan hem silk, hem yılan derisi, hem de monster meat topluyorsunuz. evet örümceksiniz ve aynı zamanda yamyamsınız. kombinasyon harika. örümcek yuvaları zamanla iyice büyüyor tabii ve itleri de geldikçe örümcek arkadaşlarınızın yanına götürüyor, arkanıza yaslanıp birbirlerini yemelerini izliyor ve düşen ganimetleri topluyorsunuz. sizden rahatı yok.

yaz mevsiminde ya da yaza giremeden önce devamlı öldüğümü yazmıştım daha önceki yazımda. örümcekle yazın da rahat ettim. çünkü yaza kadar yapılması gereken her şeyi rahatlıkla yapmıştım. yazın mantığı şu; sıcaktan korunma mekanikleri reign of giants'taki yaz mevsimi ile aynı. işte buz fırlatıcı, endotermik ateş vesaire. burada farklı olan meteorlar var. bunlar da yağmaya başlamadan önce 3 kez uyarı veriyor. 2. uyarıda yanınıza yemek, şemsiye falan alıp yakındaki bir adaya gidiyorsunuz. gideceğiniz ada çok yakınsa 3. uyarıda da gidebilirsiniz. meteorlar sadece sizin olduğunuz yere düşüyor, başka adaya gitmenin mantığı bu. meteorlar düşmeye başladıkça zaten önce gölgesi geliyor ve rahatlıkla kaçabilecek kadar vaktiniz oluyor. yağmuru atlatıyor ve adanıza geri dönüyorsunuz. yazın bütün olayı bu kadar. kanaatimce en sıkıntılı mevsim hala 37-57. günler arası muson yağmurları mevsimi. ama dediğim gibi, örümcek olun rahata erin.

Hiç yorum yok: