Salı, Haziran 1

Monkey Island Efsanesi


Ahoy There! I’m Guybrush Threepwood! A mighty pirate!


“Ben 6 yaşından beri oyun oynuyorum lan!” deyip de bu repliği bil
meyen yoktur herhalde, olmamalı zira. Benim hayatımda da “bilgisayar oyunu” denilince ilk akla gelen oyundur Monkey Island. Bu yüzden başlangıç yazımı başka bir oyunla yapsaydım ona ihanet etmiş olacaktım. Lucas Arts’a ait olan ilk dört oyundan bahsedeceğim bu yazıda, Telltale Games’in geçtiğimiz yıl bölümler halinde internete koyduğu “yeni” Tales of Monkey Island’a daha sonra değineceğim.

meşhur voodoo lady

Oyunu diskete çektirmeye gittiğimde sanırım orta 1’de falandım. İngilizcem birkaç kelimeden ibaretti henüz -gerçi o İngilizce ile bu oyunu nasıl oynamaya kalktığımı ben de bilemiyorum. Dükkandaki adama “Mankiy island var mı” demiştim. Adam “mankiy aylınd mı” diyerek bozmaya çalışmıştı beni. Israrla “hayır, mankiy aylınd değil, mankiy island.” diyordum hâlâ, ve evet buraya yazmaktan da çekinmiyorum, “aylınd” dediği için söylediğini başka bir oyun sanmıştım. Sonra defterden açtı, gösterdi, “bu değil mi” diye. “Evet” dediğimde “tamam, aylınd okunur o” dedi. Karşındaki ufak bir çocuk yahu, ne diye İngilizce öğretmeni kesiliyorsun ki? Her neyse, utanç içinde yere bakarak disketlerin çekiminin tamamlanmasını beklemiş, koşarak uzaklaşmıştım ordan. Bu oyun Monkey Island 2 : Lechuck’s Revenge idi. Seriye 2. oyundan mı başlamıştım, birinciyi daha önce oynamış mıydım, bunları hatırlamıyorum. Her neyse, oyunu hâlâ bu kadar unutulmaz yapan faktör ne grafikleri, ne de sesleriydi elbette, (malum artık inanılmaz grafik motorları kullanılıyor, Monkey Island serisini yeni nesil oyunculara gösterecek olsak bir kenara atarlar mutlaka) hikayesi, komikliği ve Guybrush karakteri idi.

Elanie ile her şeyin başladığı an

Guybrush, korsan olma hayaliyle
yanıp tutuşmakta olan toy bir gençti hikayenin başlangıcında, adanın valisi Elanie’e aşık oluyor, Elanie’e aşık olan bir diğer korsan Lechuck ile uğraşıyor; Lechuck önce hayalet korsan, (The Secret of Monkey Island) sonra zombi korsan, (Monkey Island 2 : Lechuck’s Revenge), sonra voodoo büyüsü ile lanetlenmiş olarak, (The Curse of Monkey Island) en son da başka birinin bedenine girmiş olarak (Escape from Monkey Island) karşımıza çıkıyordu.

Guybrush karakterinden bahsetmezsem bu oyundan bahsetmiş sayılmam. Guybrush Threepwood; yeri geldiğinde herkese kolayca kanan, saf, sakar, beceriksiz, bazen (söylemeye dilim varmasa da) aptal; yeri geldiğinde ise çevresindekileri çok güzel kandıran (Hey look! A three headed monkey!) istediklerini yaptıran, cebine kocaman canlı bir tavuğu bile sığdırabilen, korktuğu zaman yan çizen, çıkarları uğruna herkese her türlü pisliği yapabilen (örneğin gemisine tayfa olarak aldığı Carla ve Otis’i Monkey Island’da bırakıp kaçmış, 4. oyunda onlarla karşılaştığında “siz bana tanıdık geliyorsunuz” demiş, sonra tanıyınca utanmadan onları yeniden tayfa olarak gemisine almaya çalışmıştır, eh, Carla ve Otis elbette bunu istememiştir, Guybrush da onları ikna etmek için yüz tane şey yapmıştır) ama her şeyden önemlisi ismi gibi komik, çok komik bir çizgi film karakteri gibidir.

İlk iki oyun o sıralar moda olan point & click tarzıydı, bir sürü komut vardı, “kullan, al, çek, it” vs. (Şimdi “nerde o eski adventure oyunları” şeklindeki serzenişlerde bu tarz point & click tarzı, yalnızca mouse ile oynanan adventure oyunlarından bahsedilmekte.) 3. oyunda (benim favorim her açıdan bu oyundur) bu komutlar yerine, tıklanan nesne üzerinde göz, el ve ağız işaretleri çıkmaktaydı ki bana göre harika bir arayüzdü bu. 4. oyunda ise maalesef Lucas Arts, o sıralar yeni yeni moda olmaya başlayan 3d çılgınlığına kapılarak oyunu 3d şeklinde piyasaya sürmüştü. Bunun en kötü tarafı ise oyunu tamamen klavye ile oynamak olmuştu. Bir adventure oyunu klavyeyle oynanmamalı, hele ki Monkey Island gibi, türünün babası olarak adlandırılan bir oyunsa. Oyunun eski takipçileri –ben de dahil olmak üzere- bu sebeple en az bu oyunu sevmiştir. Tabii 3 boyut ve klavye saçmalığına rağmen, her zamanki kalitesiyle o gene Monkey Island’dı, gene gülerek, gene çok severek oynamıştık, ama Lucas Arts’a laflar hazırlamaktan da geri durmamıştık. Elbette hakaret içerikli kılıç düellolarını da (insult sword fighting) unutmamak gerek. Zekice hazırlanmış komik ‘hakaret’lere karşı gene aynı zekilikte cevaplar vererek düelloyu kazanmaya çalıştığımız bölümler 1. ve 3. oyunda mevcut. 4. oyunda ise kılıç düellosu yerine bilek güreşi ve maymunlarla iletişim kurma üzerine bir mini oyun daha var. Bir de Lucas Arts’ın kendisiyle dalga geçme, oyun içinde yeni bir oyunun reklamını yapma gibi atraksiyonları oyuna ayrı bir komiklik katıyor. Örneğin, serinin 3. oyunu The Curse of Monkey Island’da Guybrush bir aile mezarlığına girmek için, kısa süreliğine onu ölü gösterecek bir içki hazırlayarak bunu içer. Barmen Guybrush’ın öldüğünü zannederek mezarcıyı çağırır. O sırada ikisi arasında geçen diyalog aşağı yukarı şöyledir;

-Lucas Arts ne yapmaya çalışıyor? İlk defa bir oyunda ana karakter öldürülüyor.

-Belki bu defa farklı bir şey denemek istemişlerdir.


Hemen sonrasında Guybrush bir tabuta çivilenir, THE END eşliğinde yazılar akmaya başlar. Guybrush meşhur “c’mooon”ları eşliğinde ölmediğini anlatmaya çalışırken film geri alınır ve
Guybrush’ın tabuta çivilendiği sahne geri döner.

Bir de gene 3. oyunla seriye katılan Murray karakteri v
ardır ki (bwahaha!) harikadır. Murray, “evil” olmaya çalışan, insanları korkutmak en büyük hobisi olan bir “şeytani kafatası”dır. Yardım istemez, kimseden korkmaz, Guybrush’ı korkutamayınca sinir olur.

Monkey Island serisi kadar severek oynadığım başka bir adventure oyunu olmadı. Lucas’ın diğer adventure oyunları (Day of The Tentacle, Full Throttle, The Dig, Grim Fandango gibi) da ayrı birer klasik olmasına rağmen, Monkey Island’ın yeri her zaman başka olmuştur. Guybrush’ı, saçma diyalogları, zekice esprileri, Voodoo Lady’si, Murray’i, maymunları, adaları, tayfaları, korsan şarkıları, müzikleri (masal gibi bir tema müziği vardır, şuradan dinleyebilirsiniz; http://www.youtube.com/watch?v=PPzn2l6UkQ0) ile benim için bir efsanedir. Ayrıca bırakın adventure oyununu, ciddi anlamda Monkey Island kadar komik olan başka bir oyun da oynamadım. Benim gibi birçok kişiyi de korsanlığa özendirdiği kesin. :) Yeni bir oyun olsaydı eminim filmi yapılırdı. Gerçi Pirates of the Caribbean filmi ile Monkey Island arasında çok sayıda benzerlik bulunduğu, Jack Sparrow’un bir nevi Guybrush olduğu da zaten oyunun takipçileri tarafından mutlaka fark edilmiştir. :) Film demişken, bir grup öğrenci ilk oyunu tiyatroya uyarlamış, izlemek isteyenler şuradan bir göz atabilir, http://www.youtube.com/watch?v=R91iBFsdrvI&feature=channel_page



Not : Geçtiğimiz aylarda ilk oyun The Secret of Monkey Island, Special Edition adıyla, yenilenmiş grafikler ve seslendirme eklenerek piyasaya sür
üldü. Bu nerdeyse bir hazine sandığı ya da 3 kafalı maymun kadar değerliydi, hele ki tek bir tuşla eski grafiklere dönme seçeneği ile tam bir nostalji yaşayarak oyunun yenilenmiş halini oynamak büyük keyifti. Aynı şeyi ikinci oyun için de yapıyorlar şimdi, beklemedeyim. Şuradan bakabilirsiniz.

Look behind you! A three headed monkey!

3 yorum:

Çavlan dedi ki...

ilk oyun yazısının monkey island olması blogun anlam ve önemini kanıtlar şekilde olmuş, tahmin etmiştim ayrıca :) nefis yazı, oyunları özledim okuyunca.

kerevizli kedi dedi ki...

öyleyse edininiz yeni versiyonlarını, göze daha hoş gelen grafiklerle oynayınız :)

rabban dedi ki...

a pirate i was meant to be
trim the sail and roam the sea

özellikle 3. oyuna hastayım.
bu arada bir eleştirim olacak. pizza tycoon ve bioshock incelemelerinin yazı karakterlerini küçültebilir misiniz acaba? bunları burdan yazmak istemedim ama bir iletişim adresi de gözüme çarpmadı.